Camia 217

23 28 Ekim 2022 HAYAT Prof. Dr. Saffet Köse tefsir@camiahaber.com Tefsir Köşesi Allah’a Sığınmak (İSTİ’ÂZE) Allah Teâlâ, müminlerden kötülüklerden korunmak için Allah’ın himayesine girmelerini, yardımını talep etmelerini, O’na sığınmalarını ister. Buna isti‘âze denir. Peygamberlerin de içine düştükleri belalarda Allah’a sığındıklarına dair örnekler Kur’ân-ı Kerîm’de zikredilir. Mesela Hz. Nûh, hakkında bilgisi olmayan şeyi istemekten,2 Hz. Yûsuf, evinde bulunduğu sırada Kraliçenin kendisine kurduğu komplodan,3 Hz. Mûsâ da kavmi ile yaşadığı sorunlardan Allah’a sığınmıştır.4 Hz. Peygamber’e de; şeytanların vesveselerinden ve kışkırtmasından, yine Kur’an okunduğunda şeytandan, onun kışkırtması ve musallat olmasından, kibirinden, Allah’ın ayetlerini tartışmaya açandan, yarattığı şeylerin, karardığı zaman gecenin, üfürükçülerin, kıskançların şerrinden, insanların kalplerine şüphe atan ve tereddüde sokan vesvesecilerin, sinsi şeytan ve insanların şerrinden Allah’a sığınması emredilmiştir.5 Kur’ân-ı Kerîm’de insanlardan bazılarının bir kısım cinlere sığındıkları ve bunun onların azgınlıklarını arttırmaktan başka bir işe yaramadığı belirtilmiştir.6 Kur’an tilavetine, “Kur’an okuyacağın zaman kovulmuş şeytandan Allah’a sığın”7 meâlindeki ayete göre “E‘ûzü billâhi mine’ş-şeytânirracîm” diyerek başlamak âlimlerin çoğunluğunca müstehaptır. Hz. Peygamber insanı dünya ve ahirette zora sokacak birçok olumsuzluktan Allah’a sığınmış ve dualarında bunlara yer vermiştir. Mesela; şeytandan, cehaletten, bütün fitnelerden (dünyanın, ölümün, hayatın, fakirliğin, zenginliğin, ateşin fitnesinden), kabir azabından, ateşin azabından, tembellikten, korkaklıktan, cimrilikten, beladan, günahtan, ömrün rezil vaziyette sonlanmasından, maddi ve manevi kirlerden, Deccalın şerrinden, tedirginlikten, üzüntüden, acze düşmekten, ağır borç yükü altında ezilmekten, yarattıklarının şerrinden, adaletsiz hüküm vermekten, düşman karşısında gülünç duruma düşmekten, kibirden, kendini beğenmişlikten, nimetin gitmesinden, sağlığının bozulmasından, intikamından Allah’a sığınmış ve bu amaçla Felak ve Nas surelerin okumuş, ümmetine de tavsiye etmiştir. Allah Teâlâ’nın Hz. Peygamber’den zikrettiği konularda kendisine sığınmasını istemesi aslında kullarına yol göstermesi amacını taşır. Allah’ın koruması altında bulunan Hz. Peygamber’e böyle bir emrin gelmiş olması bu konuda ümmetinin de o yolda olmasını ifade eder. Keza Hz. Peygamber’in dualarında Allah’a sığındığı hususlar esasen ümmetine öğretmeyi amaçladığı ve dikkat etmelerini istediği şeylerdir. Hem bu tür sorunlar konusunda duyarlı olmak hem de başa geldiğinde Allah’a sığınmak, O’nun yardımını istemeyi ihmal etmemek gerekir. Doğrusunu en iyi Allah bilir. 1- A‘râf suresi, 7:200; Fussilet suresi, 41:36. / 2- Hûd suresi, 11:47. / 3- Yusuf suresi, 12:23. / 4- Bakara suresi, 2:67; Mü’min suresi, 40:27; Duhân suresi, 44:20. / 5- Nâs suresi, 114/1-6. / 6- Cin suresi, 72:6). / 7- Nahl suresi, 16:98. “Eğer şeytan seni kışkırtmaya yeltenirse hemen Allah’a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir.”1 Yaşamı Anlamlı Kılan Seçimlerimizdir İnsanın önüne yollar çıkar. İyi ve kötü yollar. Hayır ve şer yollar. Arkadaş, iş ve eş seçimi yapması gerekir insanın. Hatta bu seçimlerin sonucu tüm yaşantımızı etkiler. YUSUF YEŞİLKAYA Seçim yapabilmek için irade göstermek lazım. Ama insanın iradesi her şeye yetmez ki. Çünkü külli irade Rabbimize mahsustur. İnsan için ancak cüz’i irade vardır. Bütün o yaptıklarımız, ettiklerimiz, övünüp böbürlendiklerimiz işte o cüz’i irademizle yapabildiklerimizdir. Övünmek, böbürlenmek demişken… İnsan niçin böbürlenir ki? Böbürlenecek neyi var ki insanoğlunun? Zenginliği, güzelliği, yakışıklılığı, soyu sopu, makam mevki, evi arabası, yediği içtiği, oturup kalktığı insanların pozisyonu… Aklınıza daha ne geliyorsa buraya ilave edebilirsiniz. Ama önce neden “kibirlenmek” kelimesini değil de “böbürlenmek” kavramını kullandım onu açıklayayım. Böbürlenmek Kur’an tabiridir. Türk Dil Kurumu Sözlüğünde böbürlenmek: “övünerek kabarmak, üstünlük taslamak, kurulmak” olarak tanımlanıyor.1 İsrâ suresinde Rabbimiz: “Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma! Ne yeri yarabilir ne de dağlarla boy ölçüşebilirsin.”2 buyuruyor. O hâlde insanın küçük dünyasında, hangi sebeplerden dolayı böbürlendiğini anlamaya çalışalım: “Babam falanca aileden, annem filanca gillerden. Soyumuz Osmanlı’ya dayanıyor. Büyük büyük dedem sarayda hazinedarmış.” “Hanımın dedesinden kalan büyük miras, işimizi çok rahatlattı. Hele o sahildeki arsa var ya. İster otel yap ister yazlık site. Dedenin ruhu şad olsun.” BİZ Mİ SEÇTİK? Bu ifadelerin tam zıddı olan yokluk versiyonunu size bırakıyorum. Ama sizlerle paylaşmak istediğim asıl konu bambaşka! Zenginlik, asalet, güzellik… Bunların hangisi insanoğlunun kendi seçimi? Anne babamızı biz mi seçtik? Güzel ya da yakışıklı olmak bizim elimizde olan bir tercih miydi? Çirkin biri, kendi istediği için mi çirkin? İki kuşak yukarıya, atasını sayamayan veya rahatsızlığı nedeniyle çocuk sahibi olamayan bir insan, kendi seçimi ile mi bu hâle geldi? Anadan babadan yoksul olan ve kendisi de çocuklarına hiçbir dünyalık miras bırakamayan insan, acaba varlıklı olmayı istemez miydi? Boyu kısa olan uzun boylu olmayı, kel olan gür saçlı olmayı, görme engelli olan görmeyi, topal olan yürüyebilmeyi, zihinsel yetersizliği olan zeki olmayı istemez miydi? Kim ne isterdi bilemem. Ama istemek, hep istemek ve daha daha istemek insanoğlunun doğasında var. Lakin Rabbimizin, kuluna verdiğinde de aldığında da bir bildiği var. Çünkü insan, imtihan için yeryüzündedir. SEÇİMİNİ YAPAMADIKLARIMIZLA BÖBÜRLENMEK CAHİLLİKTİR! Rabbimizin kuluna bahşettiği nimetler ya da sınadığı yoksunluklar karşısında Müslüman’ın tavrı ne olmalı? Bence asıl ilgilenmemiz gereken nokta burasıdır. Evvela bizim seçimimizde olamayan, tercihlerimizle veya çabamızla elde edemeyeceğimiz soy sop, güzellik yakışıklılık gibi durumlar için böbürlenmek çok cahilcedir. Rabbimizin tercihidir bu durum. Senin bir katkın yok ki! Ya da eksikliğinde yerinmek de yersiz bir tutumdur. Seni çirkin yarattıysa bu Rabbimizin senin için hazırladığı bir imtihandır. Yani varlığı da imtihan yokluğu da. Çalışarak elde edilebilecek nimetler dahi imtihan vesilesidir. İlim gibi, servet gibi, çevre gibi. Her biri ayrı bir imtihandır, her birimize. MÜSLÜMAN’IN TUTUMU ŞÜKRETMEK OLMALI Müslüman’ın tutumu, Rabbimizin bahşettiği nimetler karşısında şükretmek olmalıdır. Unutmayalım ki, her nimetin şükrü kendi cinsinden olmalıdır. Bize sunulan zenginlik karşısında, bu zenginliği ihtiyaç sahipleri ile paylaşarak, infak ederek şükür görevimizi yerine getirmiş oluruz. Kuluna yokluk veren Rabbimiz, yokluk karşısında kulunun tutumunu görmek ister. Var hâline de yok hâline de şükür mü gösteriyor. Yokluk karşısında sabırla mı karşılık veriyor Rabbine yoksa isyanla mı? Cenâb-ı Allah’ın isimlerinden Rabb kavramını çoklukla zikrediyorum. Çünkü ayrı bir anlamı var. Sözlük anlamı olarak Rab (rabb): “bir şeyi yetkinlik noktasına varıncaya kadar kademe kademe inşa edip geliştirmek” manasındadır. Mübalağa etmek, abartmak üzere sıfat gibi kullanılır. Ve bu sıfatların tamamı Cenâb-ı Allah için kullanılır. Rabb kelimesine: “mâlik, seyyid, idare eden, terbiye eden, gözetip koruyan, nimet veren, ıslah edip geliştiren, mâbud” anlamları da verilir. Bu kelimelerin her biri de derin anlamlar içerir. Mâlik “evreni yaratan ve yöneten”, seyyid “hâkimiyetinde dengi ve benzeri olmayan”, muslih de “lütfettiği nimetler vasıtasıyla yaratılmışların hâlini düzeltip geliştiren” demektir.3 Allah (c.c.), Esmaül Hüsna’daki diğer güzel isimlerinde olduğu gibi, Rabb ismiyle kulunu terbiye ediyor ve nimetler vasıtasıyla kulunun ve diğer yarattıklarının hâlini düzeltip geliştiriyor. Bu nedenle Rabbimize her hâlimiz için hamd etmeliyiz. 1- Türk Dil Kurumu Güncel Sözlük 2- İsrâ suresi, 17:37. 3- TDV İslam Ansiklopedisi, Rab maddesi, Müellif Bekir Topaloğlu. Seçimimizde olamayan, tercihlerimizle veya çabamızla elde edemeyeceğimiz soy sop, güzellik yakışıklılık gibi durumlar için böbürlenmek çok cahilcedir. Rabbimizin tercihidir bu durum. Senin bir katkın yok ki!

RkJQdWJsaXNoZXIy MTIzMw==